SİYASETE KAPALIYIZ, TAZİYEMİZ VAR!
Zeki KILIÇ yazdı....

SİYASETE KAPALIYIZ, TAZİYEMİZ VAR!
Zayıf ve uzun bedenini ayakta tutan iri kemikleri olmasa yıkılacak sanırdınız, öyle zayıftı. Onu gördüğümde ilk, Fatih'in bir deri bir kemik halini, dünyaları yiyip de niçin kilo alamadığını anlamıştım.
Battal Amca'nın genlerini taşıyordu, Babasına benziyordu.
Sendikacılık yaptığımız zamanlardı. Ben başkanım o ara, Fatih mali sekreter...
Gerçi bizde herkes başkan ve herkes üyeydi ya. Ancak yabancı biri geldiğinde ya da sendikal çalışmalar için okullara çıktığımızda başkan olduğunuzu anlıyordunuz. Gülmeyin, benden önceki dönem de -Kurtbey Abi'nin dönemi- farklı değildi. Hatta bir gün, sendikaya bir şey almamızın elzem olduğu bir zaman, " Para yok!" deyip kesip atmıştı Fatih. Hepimiz dil dökerken Fatih'e, ikna etmek için, Kurtbey Abi eğilip kulağıma: " Bir de biz kendimize başkan diyoruz. Adam sallamıyor bizi. Benim zamanımda da böyleydi bu!" deyince ben koyuvermiştim makaraları.
Soğuğun kemiğinizin içindeki iliği dondurduğu zamanların birinde, Fatih'i çokça üzgün biraz da öfkeli gördüğümde, niyesini sormuştum.
Köydeki ev sobalı, ana-babanın bu yaşlı halleriyle o soba ile uğraşmaları mümkün değil. Fatih, gelin şehirde bizimle kalın şu zalim kış geçene kadar, diyor demesine de Battal Amca: "Nuh" diyordu sadece, peygamber dedirtecek yiğide aşk olsun.
Demedi, o kuru inadına rağmen Fatih bile dedirtemedi. O kara kışı evdeşiyle, kendi yuvasında geçirdi Battal Amca, kimseye de tenezzül etmedi.
İyiden ve hoştan öteydi Fatih, candı. Yaşının küçüklüğü itibariyle hepimize kardeşti ama işte inattı, kupkuru inattı.
Genetikti inadı,
Babasına benziyordu.
Boyu boyumcaydı Fatih'in, belki bir gıdım uzun. Kilosu yarım kadar ama. Rüzgârın çok sert estiği zamanlarda, ağırlık yapsın da onu yere sabitlesin diye cebine taş dolduracağınız kadar zayıftı Fatih. Üflesen düşeceklerdendi karşıdan baktığınızda. Ama birader, ben tanıdığımdan bu yana Fatih'i, iyi ki cesaretin maddi bir ağırlığı yok diye düşünmüşümdür hep. Aksi olsa, yani ölçülebilir bir ağırlığa sahip olsa idi cesaret dediğimiz şey, on iri kıyım adam yerinden kıpırdatamazdı Fatih'i.
Sendikacıyız yine.
Yetki zamanı...
Türk Eğitim- Sen'e Doğu ve Güneydoğu'da üye yapmak deveye hendek atlatmak kadar zor değilse de eritilen demir dağda açılan yoldan kervan yürütmek gibi bir şey.
(S)açılım politikası bütün melanetiyle devam ediyor.
Bizimkiler "Devletin selameti için Doğu ve Güneydoğuda politika yapmamakla" müftehir, bizi p.ç gibi ortada bırakmış olmaları umurlarında değil;
geri kalan ne kadar parti varsa hepsi de domuzdan yana o zaman.
Beş üyemizi başka sendikadan göstermişler Doğubeyazıt'ta.
Doğubeyazıt, Halkın Düşmanı Partisinin en güçlü olduğu yer.
Teröristin ve terör yanlıların cirit attığı ilçe.
Fatih, aramış İlçe Milli Eğitim Müdürlüğünü, görüşmüş memurla.
"Düzeltin" demiş ama…
Oralı değil memur.
"Yapmıyorum ulan" demiş memur, "Sıkıyorsa gelin düzeltin!" de gelince ilk cümlenin peşine, dellenmiş.
Nefes nefese geldi, çalıştığım okula.
"Başkan!" dedi yüzü öfkeden kıpkırmızı.
Anlattı söve saya. Ulan'a da kızmış ama sıkıyorsa kısmı tepesinden aşırmış kızgınlığını.
"Gidelim mi?" diye sordum sormasına ya, iş olsundu benimkisi.
Nasıl olsa: "Manyak mısın abi?" deyip vaz geçirecekti beni.
Öyle olmadı ama.
"Gidelim abi. Araba aşağıda." demez mi?
Gittik mecburen.
Gidene kadar öleni kalanı, eşikteki beşikteki ne kadar akrabası ve tanıdığı varsa hepsiyle akraba oldu memurun.
Öyle ki, memurun ekmek aldığı bakkal bile nasiplendi bundan, yedi sülalesiyle birlikte.
Sıkıyorsa, demişti.
Ulan, demişti.
Yolda fark ettim ki Fatih, kendisinden çok benim için, arkadaşları için, sendikası için öfkelenmişti.
Gittik, bizi öldürseler kimsenin bizden yana şahitlik etmeyeceği, öldürüp atsalar kimsenin cesedimizi bulamayacağı Doğubeyazıt'a.
Yol boyunca nasıl galeyana getirmişse beni, bir hışımla girdik İlçe Milli Eğitimden içeri,
çatık kaşlarla ve öfkeli bir ses tonuyla anlattık.
O memuru çağırdı şube müdürü.
Adam bizden korktuğundan değil, geldiğimizden şaşkın:
"Tamam, dedi, düzelteceğim."
"Olmaz" dedi Fatih: " Sıkıyorsa gelin dedin, sıkıyormuş ki geldik. Yapmıyorum ulan dedin, yapacaksın ulan demeye geldik. Gelecek ay için değil bu ayın bordrosunu yapacaksın. O beş üyenin aidatını ister kurumdan ister cebinden öde. Makbuzlarla tevkifat listesini almadan da gitmeyeceğiz" dedi.
Ben, şimdi bastık... diye düşündüm ama öyle olmadı.
Adam çıktı, ben de bu arada Eğitim-Senli şube müdürüne milli meselelerde nasıl duyarlı; memurun hak talepleri hususunda işveren karşısında nasıl kararlı ve sert bir sendika olduğumuzu anlattım epey bir vakit iştahla. Nereden geldiniz siz Allah'ın belaları diyen bir suratla ama sessiz sedasız dinlerken bizi müdür, yarım saat belki biraz daha uzun bir süre sonra çıkageldi memur, elinde mal müdürlüğünden alınmış beş makbuz ve tevkifat listesiyle. Tebessüm ederek aldı belgeleri memurdan. Hiçbir şey olmamış gibi teşekkür ettik o, memura ben de müdüre, döndük.
Dönüş yolunda: " Fatih, dedim, adamlar bizi öldürüp atsalar cenazemizi bulamaz devlet, oğlum manyak mıyız biz?". Güldü, güzel gülerdi Fatih, bütün çehresiyle gülerdi, en çok da gözleriyle: "Sonunu düşünen kahraman olamaz başkan, dedi, Hem bizimki sadece sendikacılık değil ki memleket meselesi".
Haklıydı.
Türk Milliyetçiliği fikrini savunan kuruluşlar ya yoktu ya da sadece tabelaları vardı da içeri gireni yoktu, girmek isteyeni de içeri alan yoktu.
Kış değil bir zulümdü o sene. Değil kemikleriniz, kemiğinizin içindeki iliğin donduğu bir seneydi. Battal Amca'nın sobayla kömürle uğraşacak hali de yoktu.
Kaldı ki Küpkıran, Küpkıran olmaktan çıkalı çok olmuştu.
Yaşlıların gün yüzü görmemiş, köye mahsus küfürleri de teyzelerin o doyumsuz Türkçesi de sık rastlanan bir şey olmaktan çıkmıştı artık.
Köye giren her arabayı kurt işaretiyle karşılayan bebelerin yerini zafer işareti yapan veletlerin aldığı da hayliydi. Fatih, soğuğu bahane ediyor, tanıdık yüzlerin azaldığı, artık emin bir belde olmaktan çıkan köyde kalmasınlar istiyordu.
Olmadı, olamadı.
Direndi Battal Amca, babası ve dedesi de dâhil, bütün akrabalarının toprağının altında yattığı, vatanı bildiği köyünü terk etmedi. Son nefesini köyünde verdi ve vatanına gömüldü.
Fatih, elbette bilinçli bir Türk Milliyetçisi idi, elbette okudukları ve gördükleri üzerinden mukayeseler yaparak bağlanmıştı Ülkücü Hareket'e. Ama işte, o bağlılığın alt yapısını kuran şey, Battal Amca'nın memleket sevgisiydi.
Babasından ona sirayet eden, ondan da Fatih'e geçmişti.
Dedim ya Fatih babasına benziyordu
Cömertti Fatih. Sendikanın parasını harcama hususunda ne kadar cimiyse kendi parasını harcamakta o kadar cömertti. Şahsından bir şey isteyip de geri çevrildiğimi hiç hatırlamıyorum. Sadece bana değil, herkese öyleydi. Çalıştığı okuldaki öğretmenler, sendika çevresi, sosyal hayatta temas ettiği herkes severdi Fatih'i.
Haybeye değildi bu sevgi. Maddi manevi ne varsa sererdi önünüze.
Köye gitmiştik bir gün, Küpkıran'a. Bir şey mi götürmüştük yoksa köyde yapacağı bir şey mi vardı, hatırlamıyorum.
"Hadi gidelim" demişti, "Açım" diye cevap vermiştim.
Neco'nun lokantasında döneri ve kadayıfı ısmarlatmış, öyle gitmiştim köye.
Yekten, "Aç mısınız?" diye sordu Battal Amca.
"He" dedim, sırf pislik oksun diye. Çünkü ben sorulmuş olmak için sorulan sorulardan, teklif edilmiş olmak için edilen tekliflerden nefret ederim. Saat ne yemek saati ne de kahvaltı. Çay teklif etse tamam da yemek ne?
Battal Amca'yı tanımıyorum tabi. "Hanım uşaklara yemek hazırla" demesin mi? Ben: “Amca şaka yaptım, Vallahi tokum. ”desem de nafile.
Fatih: “Israr etme baba, aç değil işte” deyince öfkelendi Battal Amca. O güzel Türkçesiyle:
“Nedirsin oğlum, dedi. Misafiri mi kuvaliyacan!”
Ne Fatih bir şey diyebildi sonra ne de ben. Tavuk kesmişler dünden, köy tavuğu. Elleriyle pişirip getirdi sofraya teyzem, yanında da bulgur pilavı. Ben, doydum dedikçe, bir teyzem ısrar etti bir Battal Amca’m. Bizim oranın deyimiyle, neredeyse midem cırılacaktı (yırtılacaktı).
Genlerle geçiyor bazı şeyler ebeveynlerimizden bize.
Dedim ya Fatih babasına benziyordu.
Fatih, bizim en neşelimizdi, en hayalperestimiz, sohbetlerde en aranılanımız.
Yörenin ağzıyla nasıl tatlı konuşur.
Fatih, yoksa tadı olmazdı sohbetin.
Hepimiz Fatih’e yüklenirdik, en çok da Tarkan…
Kızmazdı ama.
Kandırsak inanırdı.
Saflığından değil sevdiğinden.
Ben Fatih’e: “Cıngıloz Dağının arkasında düşman ordusu var!” desem inanırdı.
Ben, emin bir insan olduğum için değil, beni sevdiği için.
Alınmazdı bize, darılmazdı.
Severdi bizi.
Battal Amca da her Küpkıranlı gibi mukallit ve hoş sohbet bir adamdı.
Severdi çevresindekiler onu, o da çevresindekileri.
Genç yaşında vefat eden kardeşinin oğluna vermişti kızını.
Damadı ne dese inanırdı.
Allah var, Hakkı Baba da onu severdi.
Gönülden sevmek ve sevdiklerine inanmak fıtratında vardı Battal Amca’nın,
Battal Amca’dan Fatih’e geçti.
Dedim ya Fatih babasına benziyordu.
Battal Amca…
Babası Fatih’in, ilk kahramanı, ilk öğretmeni.
Dava arkadaşı, yol arkadaşı, dertdaşı…
Uçmağa vardı iki gün önce.
“Canım babam, bugüne kadar eli hala üzerimde olan koruyucum, hakkını nasıl öderim bilemem, ödenir miki baba hakkı hiç o da ayrı bir tasam, bana öğrettiğin ve hayatıma uygulamam için önder olduğun bütün erdemli değerler için Yüce Rabb'im senden hep razı olsun. Ogutlerin hep aklımda ve kalbimde olacak izinden gideceğim doğruluktan ve hak yoldan Allah'ın izniyle hiç ayrilmayacagim.” diye yazmış bir sosyal medya duvarına, imla hatası çok evlat hatası yok cümlelerle.
Hakk’a yürüdü Battal Amca, hakikate erdi.
Üzülmüştür Fatih, hem de çok.
Öksüzlüğün üstüne yetimlik bindi bir de.
Aramadım Fatih’i, arayamadım.
Ben konuşamam zamanlarda, ağlarım.
Fatih de ağlamıştır eminim, büyük ağlamıştır.
Çıtkırıldım bir yüreğe sahip olduğundan değil, imkansız olduğundan.
Daha çok ağlamasın istedim.
Hem Fatih, bilir benim onu unutmayacağımı, derdiyle dertleneceğimi.
Niye yazdın o zaman, diye sorma.
Bir FATİHA!
İmsak | 04:39 | ||
Güneş | 06:12 | ||
Öğle | 13:08 | ||
İkindi | 16:53 | ||
Akşam | 19:54 | ||
Yatsı | 21:21 |
Takımlar | O | P |
---|---|---|
1. Beşiktaş | 33 | 71 |
2. Fenerbahçe | 34 | 69 |
3. Galatasaray | 33 | 65 |
4. Trabzonspor | 34 | 59 |
5. Alanyaspor | 34 | 52 |
6. Gaziantep FK | 33 | 51 |
7. Hatayspor | 33 | 50 |
8. Sivasspor | 33 | 50 |
9. Karagümrük | 33 | 49 |
10. Göztepe | 34 | 46 |
11. Antalyaspor | 34 | 42 |
12. Konyaspor | 33 | 41 |
13. Rizespor | 33 | 39 |
14. Malatyaspor | 33 | 37 |
15. Ankaragücü | 33 | 37 |
16. Kasımpaşa | 34 | 37 |
17. Kayserispor | 33 | 34 |
18. Başakşehir | 33 | 33 |
19. Erzurumspor | 34 | 31 |
20. Gençlerbirliği | 33 | 31 |
21. Denizlispor | 33 | 26 |
Takımlar | O | P |
---|---|---|
1. Giresunspor | 31 | 63 |
2. Adana Demirspor | 31 | 61 |
3. Samsunspor | 30 | 58 |
4. Altay | 31 | 57 |
5. İstanbulspor | 31 | 57 |
6. Altınordu | 31 | 53 |
7. Ankara Keçiörengücü | 31 | 49 |
8. Ümraniye | 31 | 47 |
9. Tuzlaspor | 31 | 47 |
10. Bursaspor | 30 | 43 |
11. Bandırmaspor | 31 | 39 |
12. Boluspor | 31 | 38 |
13. Balıkesirspor | 31 | 35 |
14. Adanaspor | 31 | 34 |
15. Menemenspor | 31 | 31 |
16. Akhisar Bld.Spor | 31 | 26 |
17. Ankaraspor | 31 | 23 |
18. Eskişehirspor | 31 | 8 |
Takımlar | O | P |
---|---|---|
1. Man City | 32 | 74 |
2. M. United | 32 | 66 |
3. Leicester City | 31 | 56 |
4. West Ham | 32 | 55 |
5. Chelsea | 31 | 54 |
6. Liverpool | 31 | 52 |
7. Tottenham | 32 | 50 |
8. Everton | 31 | 49 |
9. Arsenal | 32 | 46 |
10. Leeds United | 31 | 45 |
11. Aston Villa | 30 | 44 |
12. Wolverhampton | 32 | 41 |
13. Crystal Palace | 31 | 38 |
14. Southampton | 31 | 36 |
15. Newcastle | 32 | 35 |
16. Brighton | 31 | 33 |
17. Burnley | 32 | 33 |
18. Fulham | 33 | 27 |
19. West Bromwich | 31 | 24 |
20. Sheffield United | 32 | 14 |
Takımlar | O | P |
---|---|---|
1. Atletico Madrid | 31 | 70 |
2. Real Madrid | 31 | 67 |
3. Barcelona | 30 | 65 |
4. Sevilla | 31 | 64 |
5. Villarreal | 31 | 49 |
6. Real Betis | 31 | 48 |
7. Real Sociedad | 31 | 47 |
8. Granada | 30 | 39 |
9. Levante | 31 | 38 |
10. Celta de Vigo | 31 | 38 |
11. Athletic Bilbao | 30 | 37 |
12. Osasuna | 31 | 37 |
13. Cádiz | 31 | 36 |
14. Valencia | 31 | 35 |
15. Getafe | 31 | 31 |
16. Deportivo Alaves | 31 | 27 |
17. Huesca | 31 | 27 |
18. Real Valladolid | 30 | 27 |
19. Elche | 31 | 26 |
20. Eibar | 31 | 23 |